Rekoru var haberi yok

0

Oyuncuların röportajlarında sık sık dile getirdiği “Doğru proje bekliyorum” cümlesinde olduğu gibi bazı oyuncuların doğru projelerde yer almaları için yıllarca beklemeleri gerekiyor. Doğru proje için yıllarca beklemiş olsalar da şöhret olduktan sonra “Yürü ya kulum” misali kariyerlerinde sıçrama yapanlar arasında en fazla öne çıkan isimler Şener Şen, Altan Erkekli ve Cengiz Bozkurt.

Yıllarca Şener Şen hakkında “Bu kadar yetenekli biri nasıl olur da bu kadar geç yaşta ünlü olur?” diye düşündük.

Şener Şen, sinema kariyerine 1963’te Şevket Aktunç‘un yönettiği ‘Üç Öfkeli Genç’ ile başlamış olsa da ülke çapında ünlü olması 1975’te ‘Badi Ekrem’ karakterini canlandırdığı ‘Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı’ ile gerçekleşti. Şen, ünlü olduğunda 34 yaşındaydı.

Şener Şen, oyunculuğa başlamadan önce sınıf öğretmenliği yaptı. Şen, fotoğrafta öğrencileriyle ve lojmanda yemek yaparken görülüyor. Şener Şen'in kariyerinde 57 film bulunuyor

Şener Şen, oyunculuğa başlamadan önce sınıf öğretmenliği yaptı. Şen, fotoğrafta öğrencileriyle ve lojmanda yemek yaparken görülüyor. Şener Şen’in kariyerinde 57 film bulunuyor

Altan Erkekli de geç ünlü olan oyunculardan.
Sinema oyunculuğuna Atıf Yılmaz‘ın yönettiği, Şener Şen ile İlyas Salman’ın başrollerini paylaştığı 1982 yapımı ‘Dolap Beygiri’ ile başlayan Altan Erkekli, 2001’de gösterime giren Yılmaz Erdoğan‘ın ‘Vizontele’si ile ülke çapında tanındı. Filmde ‘Nazmi’yi canlandıran Erkekli, 46 yaşındaydı.

Dolap Beygiri - Vizontele

Dolap Beygiri – Vizontele

Bir de Cengiz Bozkurt var ki ünlü olduğunda yaşı 47’ydi. Türkiye’deki oyunculuk kariyerine 2005’te başlayan Cengiz Bozkurt, şöhrete 2011’de rol aldığı dizideki ‘Erdal Bakkal’ ile ulaştı.

Şener Şen, ‘Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı’ya kadar olan 1963 – 1975 arasındaki 12 yılda 14 filmde rol alırken, 1975 – 1987 arasındaki 12 yıllık dönemde 32 film için kamera karşısına geçti. Yardımcı oyunculuktan başrole yükselmesi de Şen’in kariyer sıçramasındaki bir diğer etmen olarak göze çarpıyor.

Altan Erkekli, ‘Vizontele’ye kadar olan 8 yıllık dönemde TV dizisi ve sinema filmi olarak 9 yapımda rol aldı. Erkekli, bu filmden sonra günümüze kadar olan 21 yıllık dönemde 43 yapımda daha kamera karşısına geçti.

Cengiz Bozkurt’a gelince…
Cengiz Bozkurt da şöhret olduktan sonra film sayısını ve kadrodaki mertebesini yükselten oyuncular arasında yer alıyor. Bozkurt’un bir diğer önemli özelliği ise son 2002’den sonraki dönemin rekortmeni olması.

Cengiz Bozkurt, 2006’da Türkiye’de başlayan kariyerinde 17 yılda 32 film ve 24 TV dizisinde rol aldı. Bozkurt, yıllık 3.2 yapım ortalamasına sahip.
Peki Cengiz Bozkurt, kariyerine neden bu kadar geç başladı?

Lise eğitimini, Ankara Atatürk Lisesinde tamamlayan Cengiz Bozkurt, 1984’te ODTÜ’de fizik bölümüne girdi. 1985’te üniversitede gördüğü bir ilanla kendini bir tiyatro oyununa çalışırken bulan Bozkurt, sahneye çıktığı andan itibaren “Bu bambaşka bir dünya” dedi.

1990’da University of London Goldsmiths’e giren Cengiz Bozkurt, bir yandan okurken diğer yandan işportacılık, şoförlük, tezgâhtarlık işlerinde çalışmasının yanı sıra ileri derecede İngilizcesi sayesinde Londra’daki gurbetçi derneklerinde temsilcilik yaptı. Bozkurt’un bu tür işlerde çalışması sahnede, ekranda veya beyazperdede canlandırdığı karakterlerin zengin ve etkili olmasında önemli rol oynadı.

Zira böylelikle her kesimden ve farklı karakterdeki insanları gözlemleme şansı buldu.
Cengiz Bozkurt, University of London Goldsmiths’te aldığı oyunculuk eğitimini Londra’da katıldığı birçok oyunculuk atölyesindeki kurslarla pekiştirmiş olsa da belgeseller ve kısa filmler çekerek yönetmenliğe yöneldi. 

Belgesel yönetmenliğinde karar kıldığı günlerin birinde Londra’da oyunculuk yapan Mehmet Ergen ile tanışması Cengiz Bozkurt’un belirlediği kariyer yolunu değiştirdi. Bozkurt’un oyunculuk yeteneğinin mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini düşünen Ergen, meslektaşına bu yönde salıklar vermesinin yanı sıra birlikte Arcola Theatre’yı kurdu.

Cengiz Bozkurt, bir yandan kurucu ortağı da olduğu Arcola Theatre’ın oyunlarında oyunculuk yaparken diğer yandan belgesel ve çeşitli festivallerde yarışan kısa filmlerin yönetmenliğini yaptı.
2003’te ‘Inishmorelu Yüzbaşı’ adlı oyun için İstanbul’a gelen Cengiz Bozkurt, başarılı performansıyla dikkat çekince birbiri ardına teklifler aldı. Bunun üzerine de kariyerini 14 yıl uzak kaldığı ülkesinde devam ettirme kararı aldı.

Cengiz Bozkurt, 2005’te TV dizisi, 2006’da ise sinema filmi oyunculuğuna başladı. Başarılı performansını ekranda ve beyazperdede sergileyince “Bozkurt’u durdurabilene aşk olsun” durumu oluştu.
Cengiz Bozkurt’un en verimli yılı 2012 oldu. Bozkurt’un 2012’de 7 filmi gösterime girdi.

* Uzun Hikâye
* Öz Hakiki Karakol
* Kod Adı Venüs
* Takip: İstanbul
* Can
* Berlin Kaplanı
* Vücut

Cengiz Bozkurt ile yeni filmi ‘Kim Bu Aile?’ adlı sinema filminin gösterimi öncesinde bir araya gelerek söyleştik.

14 yıllık sinema kariyerinizde 32 filminiz var. Neler hissediyorsunuz?
Bu işlere 40’ından sonra başlayınca böyle oluyor. Açığı kapatmak için oradan oraya çok koşturduk. Çünkü ben İngiltere’den buraya 40 yaşımdayken geldim. 25 – 40 yaş arası İngiltere’de geçti. 40 – 42 arasında iki yıl tiyatro yaptım. Aslında benim dizi ve sinema kariyerim 42 yaşından sonra başladı.

2000’den sonra yapım ortalaması en yüksek erkek oyuncusunuz.
Öyle mi? Bilmiyordum. Doğrudur. Bu işin en güzel tarafı; Türkiye’nin her yerinde, Mardin’den Sinop’a, Ayvalık’tan Mersin’e… Her tarafta film ve dizi çektik. Gençliğimin iyi yıllarını yurt dışında geçirdiğim için memleketi çok özlemişim. Edirne’den şimdi geldim. 6 ay Trakya’da kaldım ve dizi çektim. Açık söyleyeyim, çok iyi geliyor. Bu işin olumsuz tarafı ise aileden uzak kalmak. Dizi çekerken bir yıl Çamlıhemşin’de iki yıl Sinop’ta yaşadım. O kadar güzeldi, o kadar iyi insanlarla tanıştık ki hâlâ görüştüğüm insanlar var, özledim. Bir taraftan iş yapıyorum ama bir taraftan da galiba asıl derdim memleket hasretini gidermek.

2000'den sonra en çok yapımda rol alan Altan Erkekli ile Cengiz Bozkurt, 'Kim Bu Aile?'de buluştu.

2000’den sonra en çok yapımda rol alan Altan Erkekli ile Cengiz Bozkurt, ‘Kim Bu Aile?’de buluştu.

O kadar uzak kalınca…
Çok özledim. İlk geldiğimde elimde simit torbasıyla dolaşıyordum. Sokaktan geçen muslukçuyu videoya kaydediyordum. Adamcağız “Beni neden çekiyor?” diye bakıyordu. Öyle bir kafayla geliyorsun. Mesela; Boğaziçi’nde herkes birbirine dönük konuşurken, bir tek ben denize dönük oturarak çay içerdim. Sonra ben de Boğaziçi’ne bakmayanlar sınıfına geçtim. 2 – 3 yıl sonra artık “Birbirimize bakalım, konuşalım” oluyor insan.

Böyle bir kariyer hayal etmiş miydiniz?
Etmemiştim. Ben sahne oyunculuğundan çok memnundum. 21 yıl hem burada hem İngiltere’de sahne oyunculuğu yaptım. Orada da bir tiyatromuz var; Arcola Tiyatrosu.

Devam ediyor değil mi?
Evet, Mehmet Ergen’in genel sanat yönetmenliğinde hâlâ devam ediyor. Londra’daki tiyatromuzu da 2000’de açmıştık. Ben sahnede olmaktan çok mutlu olan, aslında oyunculuğun büyüsüne sahnede kapılmış bir insanım. ODTÜ’de fizik okurken her şeyi bıraktım ve hayatım değişti. Sahneye çıktığım andan itibaren o büyü beni bambaşka bir dünyaya götürdü. Aslında bu meslek üzerinden benim karakterime çok uygun oyunlar kurabileceğimi ve içimdeki çocuğu sürekli besleyebileceğimi keşfettim. Ondan sonrası zaten arka arkaya gelen oyunlar oldu. 21 yıl oyun yaptık. Hem oynadım, hem yönettim. Türkiye’ye geldiğimde de yine sahne üzerinde keşfedildim.

Mehmet Ergen vasıtasıyla mı?
Yok, değil. İki tane senaristimiz geldi. Bizi sahnede seyredip “Bundan sonra yapacağımız bütün işlere seni çağıracağız. Sen kimsin?” dediler. Akbank Sanatta ‘Küller Küllere, Bir de Yolluk’ ve ‘Aşk Delisi’ diye oyunlar yapmıştık. ‘Aşk Delisi’nde ödüllere aday gösterilmiştim. Mahir Ergun ve Ayhan Sonyürek adlı iki senaristimiz beni buldu. Ayhan, daha sonra filmler de yaptı, yönetti. Onlarda da oynadım. Mesela; ‘İyi Biri’ Ayhan’ın filmidir. Aslında ben bu sinema ve dizi sektörüne girmek için hiç çaba sarf etmedim. Onlar çağırdılar. Mutluydum aslında.

Yetenek nerede olursa olsun keşfediliyor.
Bilmiyorum, bir şekilde öyle oluyor. İlla bu sektöre gireceğim, yapacağım diye fazla zorlamanın da âlemi yok.

ODTÜ’de fizik okurken oyuncu olmaya kendiniz mi karar verdiniz? Yoksa “Sende yetenek var. Neden değerlendirmiyorsun?” diyen birisi oldu mu?
Tamamen kendi inisiyatifim. Bir ilan gördüm. 1985’ti, o sırada hazırlık okuyordum. “Tiyatro topluluğuna katılmak isteyenler şu gün şu saatte barakalarda ODTÜ oyuncularının yerine gelsin” dendi ve oraya 140 kadar kişi geldi. O zaman ODTÜ kampüsünün öğrenci sayısı 18 bin civarındaydı. 140 kişi orada toplandı, 40 – 50’si eskiler, geri kalan 90 – 100’ü de yeni katılmak isteyenlerdi. Aralarına ben de gittim. Bir oyun verdiler, çalıştık. Sahneye çıktığım andan itibaren “Bu bambaşka bir dünya” dedim. Aslında benim bütün hayat tarzıma ve yapmak istediğim her şeye uygun. Bu aslında her türlü zamanda ve mekânda bir karakterin içinde yolculuk yapmak, o çocuksu ruhuna tekrardan oyun vererek beslemek ve bu bana çok uygun düşüyor.

Birçok kişinin hayali olan ODTÜ’den ayrılıp oyunculuğa yönelmenize aileniz ne dedi?
Açıkçası ailemden sakladım. Hep “Bitti, bitiyor” derken 1990’da resmen Londra’ya kaçtım. Hiç şaşırmadılar. Çünkü yalanlarla dolanlarla iş yapan, tanıdık bildik bir oğul. Annemle babamı kandırdığım için pişmanım tabii onu da söyleyeyim. Ben sonra Londra Üniversitesi’nde prestijli bir güzel sanatlar okuluna girdim. Goldsmiths, University of London’a bağlı…. Aileme “Okuyorum” diyorum. Bizimkiler ODTÜ’den sonra okuduğuma inanmadılar. “Mezun oluyorum, bari mezuniyet törenime gelin” dedim. “He he tamam, oldu” diye inanmadılar ve mezuniyet törenime gelmediler. Orada bir üniversite bitirdiğime ve mezun olduğuma ikna olmadılar. Sonra onlara mezuniyetten video gönderdim, hatta o videodan bile şüphelendiler. Koca salonda diploma alıyorum, sahneye çıkıyoruz, kutluyorlar ama ona bile şüpheyle baktılar.

15 yılınız Londra’da geçti. Kraliçe II. Elizabeth hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bizim de 15 yılımızın bir parçasıydı. Onun yaşlanma sürecinde biz de yaş aldık. O zamanlar annesi sağdı. O da 106 yaşında vefat etmişti. Kraliçe II. Elizabeth, biliyorsun Birleşik Krallığı birleştiren bir unsur, kültürün bir parçasıydı. İngiliz kültürünü bilmeyenler, hâkim olmayanlar için onun hikâyesi tuhaf gelebilir. “Tüm dünyada monarşiler çökerken İngiltere’de monarşi neden ayakta?” sorusuna birisinin araştırıp cevap vermesi gerekir. Araştırırlarsa aslında onu İngiliz halkının biraz uzlaşmacı tavrında bulurlar. “Demokrasiyle monarşi nasıl iç içe geçiyor? Nasıl böyle birlikte oluyor?” diye düşünüldüğünde onu tamamen İngiliz uzlaşmacılığında aramak lazım.

  • TÜRKİYE'YE 3 KEZ GELDİ
    TÜRKİYE’YE 3 KEZ GELDİ

Biraz da Kraliçenin kişiliğinden dolayı olabilir mi?
Kişilik değil aslında o kurumsal bir mevzu. Uzlaşmacılık orada tamamıyla kültürün bir parçası. Ben de sanki monarşi çok iyi bir şeymiş gibi anlatacak değilim. Siyasi görüşümle taban tabana zıt düşen bir idare şekli. Benim istediğim demokrasi tarzı; katılımcı demokrasi. O katılımcı demokrasinin de maalesef Türkiye’de de dünyanın hiçbir yerinde de o kadar gerçekleştirilmiş bir halini göremedik.

‘Kim Bu Aile?’ filmine gelelim. Kim bu aile?
‘Kim Bu Aile?’deki aile, toplama bir aile. Benim üzerimden şöyle bir hikâye var. Bir komiserin “Yetersiz kaldın” diye emniyetten atılma hikâyesi… Gururuna çok dokunuyor, “Ben kendimi ispatlayacağım” diyor. Çok büyük bir mafya örgütü var. Onu çökerteceğini iddia ediyor. Çökertmek için de yolda bir aileye ihtiyaç duyuyor. Mafyanın bütün organizasyonları yaptığı bir deponun karşısına dükkân açmak gibi dahiyane bir fikri var. Onun için de bir toplama aile ile orada dükkân açılıyor. Bu dükkân da tavukçu oluyor. Neden tavukçu? Kore’de çok tavuk yeniliyormuş, bizim dönercilerle eş değer. Güney Kore’den adaptasyon hikâye olduğu için de tavukçuyu taşıdık.

Bedran Güzel'in yönettiği 'Kim Bu Aile'de başrolleri Cengiz Bozkurt, Nurgül Yeşilçay, Onur Buldu, Ferit Aktuğ, Beste Kökdemir, Doğan Can Sarıkaya, Altan Erkekli ve Fatih Al paylaştı

Bedran Güzel’in yönettiği ‘Kim Bu Aile’de başrolleri Cengiz Bozkurt, Nurgül Yeşilçay, Onur Buldu, Ferit Aktuğ, Beste Kökdemir, Doğan Can Sarıkaya, Altan Erkekli ve Fatih Al paylaştı

Teklif geldiğinde hangi kriterler sizi etkilediği için bu filmde olmak istediniz?
Birincisi bizim Ferhat Aslan geldi. CJ ENM Türkiye temsilcisi. Arkasından Elif de dâhil oldu. Biz başka bir şey çekerken sete geldi. CJ ENM Kore’de 16 milyon izlenmiş bir sinema filminin Türkiye’de uyarlamasını yapmak istediğini, bütün araştırmalarının sonucunda da adresin bana çıktığını söyledi.

Araştırmalar…
İnternet üzerinden yaptıkları, daha önceki filmlerden yaptıkları, komedi üzerinde bunu kimin oynayabileceğini düşündüklerinde yaptıkları araştırmalar. CJ ENM’in böyle matematiksel bir araştırması var. Tüm dünya için geçerli olan tüm oyuncularla ilgili bir araştırma. Dünyadaki ve kendi yaptıkları işler için. Orada beni düşündüklerini ve onun için de bu filmi benimle çekmek istediklerini söylediler. Arkasından Nurgül (Yeşilçay) ve diğer ekip arkadaşlarımız dâhil oldu. Hepsi birbirinden değerli, kendi alanlarında oyunculuklarını ispatlamış insanlar. Çok güzel bir ekip olduk. Uzun bir hazırlık sürecinden sonra da yine uzun bir çekim süreci oldu. 2 ayın 29 günü falan sabahlamayla geçti. Akşam 6, sabah 6… Tavukçuda, tarla başında ve haliç tersanesinde. Çok ilginç bir film oldu. Çok emek verdik. Çok aksiyon sahnesi var. Kore’den gelen dövüş eğitmeni Mr. Youn çok disiplinli. Yardımcısıyla geldi ve adamdan bayağı korktuk. Çünkü yardımcısına tavrı tam Asyatik bir yaklaşımdaydı. Yardımcısını azarlıyor, adam “Peki efendim” diyor. Biz de adamın karşısında “Peki efendim” demeye başladık. “Ne derse yapalım, bu adam bizi döver” diye… Gerçekten çok sert ve disiplinliydi.

Aksiyon sahnelerinde başınıza bir hal gelmedi değil mi?
Hayır, çok profesyonelce çalıştık. CJ ENM’in bir çok aksiyon filmi var, Mr. Youn, o filmlerin aksiyon sahnelerinin yönetmeni. Aksiyon sahnelerini Mr. Youn’un kendisi yönetti. Yönetmenimiz Bedran (Güzel) dövüş sahnelerinde her şeyi ona bıraktı.

Pandemi döneminde sinemalar kapandı açıldı, kapandı açıldı. Bilet satışları düştü. Şimdi 2022 – 2023 sinema mevsimi başlıyor. Türk sinemasının geleceğinin ne olacağı konusunda bu sinema mevsiminin önemli bir belirleyici olacağını düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?
Sinema filmini sinemada izlemek çok başkadır. O romantik havası, o atmosferi bambaşkadır. Pandemide izleyicilerimiz evde yatarak film izlemeye çok alıştı. Dijital platformlardan film izlemeye alıştılar ama bir an önce artık asıl sahibi olan sinema salonlarına izleyicilerimizi çekmek asli görevimiz. Biz de o anlamda buna bu filmle hizmet edebilirsek ne mutlu bize. İnsanlar çoluğunu çocuğunu, sevgilisini alsın sinema salonlarına gelsin.

‘Kim Bu Aile?’ filminin bir özelliği de yeni sinema sezonunun açılış filmi olması. Bu anlamda da biraz belirleyici olacaktır.
İnşallah. Umudumuz o yönde.

Aile size ne ifade ediyor?
Her şey. Asli unsur, birincil. Önce aile sonra her şey.

Kariyerinizin bu döneminde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Kariyerimin bu döneminde kendimi biraz şişman, biraz yaşlanmış, biraz çaptan düşmüş gibi hissediyorum.

Ben sizi epeydir takip ediyorum, daha önce de röportaj yaptık. Görüyorum ki hep aynısınız.
Sağ ol Mehmet. Teşekkür ederim ama mesela bu bıyık bana sinema sektörünün bir hediyesi. Ben aslında önceleri bıyıksızdım. Sonra da alıştım ve böyle bıyıklı adam hallerinde dolaşıyorum. Her şey de bıyıklı çekiliyor artık. Bıyıksız halimle bir iş yapsam izleyicilerimiz beni tanıyamayabilir. Bu da iyi fikirmiş. Yeni bir filmimiz var. Ekim ayında Tolga Örnek ile bir film çekeceğiz. “Acaba onu bıyıksız mı çeksem?” diye düşünmedim değil, şu anda aklıma geldi. Önereyim bunu. Sağ olsunlar, teveccüh gösteriyorlar. Hem dizide hem sinema filminde teklifler eksik olmuyor. Aslında en son çektiğim film 3 yıl önceki ‘Cinayet Süsü’ filmi.

Araya pandemi girdiği için öyle bir ara olmuştur.
Biz pandemide boş durmadık ama dizi / filmler çektik. Sinema filmi çekmedim. Yaklaşık 3,5 yıl sonra bu filmle sinema salonlarında sinema seyircisiyle buluşacağız inşallah. İyi hissediyorum.

Mesleğiniz adına en büyük hayaliniz nedir?
Yurt dışında da ülkemi başarıyla temsil etmek. Aslında İngiltere’den geldim ama sahne oyunculuğu yaparak geldim. Türkiye’de dizi ve sinema sektöründe bu kadar yol almışken uluslararası işlerde de kendimi göstermeyi isterim ama şu ana kadar böyle bir şey için fırsat olmadı. Zamanım olmadı.

Biraz üzerine giderseniz olacaktır.
Olur tabii. İnşallah en iyi yerlerde ülkemi en iyi şekilde temsil ederim.

40 yaşından sonra ünlü olmak yaşamınızı değiştirdi mi?
Hayır, değiştirmedi. Benim hayatımda çok bir şey değişmedi. Yine aile ön planda, çocuklar ön planda, arkadaşlar ön planda onun dışında sokakta tanınmak da beni hiç rahatsız eden bir şey değil. Her yere girip her yere çıkabilecek bir insanım. Aynı zamanda bana büyük bir zenginlik kattığını düşünüyorum. Türkiye’nin herhangi bir köyünde herhangi bir mahallesinde ya da en ücra köyünde herhangi bir kapıyı çalabilecek durumdayım ve biliyorum ki beni misafir ederler.

Ben de öyle düşünüyorum, hangi kapıyı çalsanız sizi buyur ederler.
Ederler. Bir çay ikram ederler. Benim için en büyük zenginlik bu. Memleketimi seviyorum. İnsanını da seviyorum. Çok sevdiğim bir iş yapıyorum. Daha ne olsun. Şükürler olsun.

Leave A Reply

Your email address will not be published.